Kadir Gecesinin Fazileti
Kadir Gecesinin Fazileti
İbn Abbas [radiyallahu anh] şöyle rivayet eder:
Resûlullah'a (s.a.v) İsrailoğulları içinde bin sene yaşamış, ömrü boyunca omzunda silahı Allah yolunda savaşmış birini anlattılar. Bu durum Resûlullah'ın (s.a.v) hoşuna gitti ve aynı fazilete ümmetinin de mazhar olması için şöyle yalvardı:
"Ya Rabbi! Sen ümmetimi ömrü en kısa ve ameli en az olan ümmet olarak yarattın."
Bunun üzerine Cenâb-ı Hak kendisine ve kendisinden sonra kıyamet gününe kadar gelecek ümmetine, Israiloğulları içindeki kişinin Allah yolunda silah taşıdığı bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesini ikram etti. Kadir gecesi bu ümmete has özelliklerden biridir.
İsrailoğulları içinde yaşamış olan bu kişinin adının Şem'ûn olduğu söylenir. Allah yolunda atının palanı kurumadan bin ay düşmanlarla savaşmış, Allah Teâlâ'nın kendisine lütfettiği kuvvet ve cesaretle kâfirleri dize getirmiştir.
Düşmanları artık onunla başa çıkamayacaklarını anlamışlardı. Bu yüzden hanımına bir elçi gönderdiler. Eğer kocasını bağlayıp bir eve hapseder ve kendisinden kurtulmalarını sağlarsa, kadına bir tas dolusu altın vereceklerini söylediler.
Kadın kocası uyurken onu iplerle sıkıca bağladı. Adam uyanınca ipi kopararak karısına bunu neden yaptığını sordu. Kadın, "Senin kuvvetini denemek için!" diye cevap verdi. Kadın durumu düşmanlara haber verince kocasını bağlaması için kendisine zincir gönderdiler. Fakat adam uyanınca daha önce ipi kopardığı gibi zinciri de kopardı.
Bunun üzerine İblis geldi ve kâfirlere şöyle bir fikir verdi: "Kadını kocasına gönderin ve hangi şeyi koparıp çözemeyeceğini sormasını söyleyin!" Onlar da denileni yaptılar. Kadının, neyi koparmaya güç yetiremeyeceği sorusuna kocası "saç örgüleri" diye cevap verdi. Adamın arkasında yerlere kadar uzanan sekiz saç örgüsü vardı. Uykuya dalınca karısı saç örgülerinin dördü ile ellerini, diğer dördü ile de ayaklarını bağladı.
Kadın durumu kâfirlere bildirdi. Geldiler ve onu öldürecekleri eve götürdüler. Evin yüksekliği 400 yüz arşın boyundaydı. Onca büyüklüğüne rağmen tek bir direği vardı. Önce iki kulağını ve dudaklarını kestiler. Hepsi de önünde toplanmışlardı.
Bu sırada bağlanmış olan adam, Allah Teâlâ'ya yalvararak kendisini bağlarından kurtaracak bir güç vermesini, direği yerinden oynatmak suretiyle evin kâfirlerin başına yıkılmasını ve hepsinin helåk olmasını niyaz etti. Allah Teâlâ kendisine bağları koparacak gücü verdi; bağlarından kurtuldu, evi ayakta tutan direği yerinden oynattı. Ev orada bulunanların üzerine çöktü ve Cenâb-ı Hak onların hepsini helâk etti.
Sahâbe-i kirâm bu adamın hikâyesini dinleyince dediler ki:
- Ey Allah'ın Resûlü! (s.a.v) Bizler de onun kazandığı sevabı elde edebilir miyiz?
Resûl-i Ekrem (s.a.v) bunun için Rabb'ine niyazda bulundu. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak kendisine Kadir gecesini ihsan etti.
Ramazan ayının son on gününe ayrı bir değer vermeliyiz. Resûlullah (s.a.v) Kadir gecesini bu günlerde arayın buyurmuştur. Bu günlerde itikâfa girmek bu günleri değerlendirmenin en iyi yoludur. Çünkü her konuda rehberimiz olan Resûlullah (s.a.v) böyle yapmıştır.
Ramazanın son on gününde yapılan itikâfın ana gayelerinden biri Kadir gecesini yakalamaktır. Kadir gecesinin son on gün içinde saklanması aslında Rabbimiz'in bu on günün tamamını Kadir gecesi şuuruyla geçirmemizi istediğine bir işarettir. Çünkü Allah Teâlâ dileseydi bize bir zaman bildirmeyebilirdi veya farklı bir zaman bildirebilirdi.
"Biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır. O gecede, Rab'lerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir" (Kadr 97/1-5).
Mehmet Ildırar Hocaefendi 'nin Kadir gecesi ve itikâfla ilgili bir sohbeti şu şekildedir:
"Kadir gecesini aramak imanın bir şubesidir. İtikâfa girmek de imanın bir başka şubesidir ve kadir gecesi gibi ramazanın son on gününde yapılır. Her sene itikâfa giren bir peygamberin ümmeti olarak bizim de ömrümüzde bir kere olsun itikâfa girmemiz şarttır. Bir beldeyi itikâf vebalinden, o beldede itikâfa girenler kurtarır. Bir beldede itikâfa giren bulunmazsa, o beldenin imam ve müezzinleri itikâfa girmekle mükellef olur."